Zaten Avrupa’da son dönemde yükselen aşırı milliyetçi akım var. Göçle ilgili olabilir mi? Avrupa’da yükselen aşırı milliyetçi akımlara baktığımızda temel dayanak noktası İslamofobiyi görebiliriz. İslam karşıtı siyasi partilerin göçler ile söylemlerini daha radikalleştireceklerini ve oylarını arttıracağını söyleyebiliriz. Peki bu siyasetlerin temelinde sadece İslam düşmanlığı mı var mı yoksa diğer dinler ve etnisite de işin içine giriyor mu? İstatiksel olarak cevap vermek gerekirse son yıllarda yabancıların yaşadığı bölgelere yapılan ırkçı saldırıların yüzde 86’sı tamamen Müslümanlara karşı yapışmış. Camilere, mescitlere saldırılar gerçekleşiyor, bunun dışında başka bir ibadethanenin kundaklandığı gözükmüyor. Batı’da Yahudi karşıtı batılı söylemlere rağmen, Hristiyanlığın Yahudiliği kendi entegral yapısına karşı bir tehdit ve öteki olarak gördüğünü yansıtan bir argümandan söz etmek oldukça zordur, İslam için durum tam tersidir. Anti-Semitizim ile mücadele adına atılan adımlar ve yasalar ile bunun denetlenmiş olması Yahudi inancına karşı radikal bir tepki oluşmasını engellediğini düşünüyorum. Bugün Museviliğin içindeki kutsal değerleri eleştirme adına üretilen ciddi bir prodüksiyona veya bir filme rastlamak mümkün olmamasına karşılık, İslami değerleri hiçe sayan pek çok yapıta rastlamak ne yazık ki mümkündür. Bununla mücadele edilebilmesi için İslam’ın da tıpkı Yahudilik gibi yasalar ile korunması insani, ahlaki ve etik bir zorunluluktur. AB KOŞULLARI TAMAMEN SAFSATA Türkiye’nin Avrupa Birliği başvurusuna bu çerçeveden baktığımızda, AB’ye girememe sebebimiz de bu tutumla mı alakalı? İslam için eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicola Sarkozy’nin “Fransa’da yaşıyorsanız kurallarına uyacaksınız. Bizler(Fransızlar) çok eşli değiliz, kız çocuklarını sünnet etmeyiz veya apartmanlarda koyun boğazlamayız” sözünü ve İngiltere eski başkanı Margaret Thatcher’in “Sovyetler Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslam’dır” sözlerini unutmayalım. Avrupa’da eğitim yapmış, bütün çalışmalarını İslamofobi ve Türk imajı üzerine yapmış bir akademisyen olarak şunu söyleyebilirim ki Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılması için öne sürülen koşullar tamamen uydurulmuştur bir safsatadır. Eski adı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği olan bugünkü Avrupa Birliği Bakanlığı’nda görev yapmış ve Avrupa’da eğitim görmüş bir akademisyen olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne gireceğini kişisel olarak inanmıyorum, getireceği faydaya da şüpheyle bakıyorum. Türkiye’nin AB’ye katılımı için hiçbir ekonomik, yönetimsel engel olduğunu düşünmüyorum. Demokrasisi ve uyguladığı bazı hak ve özgürlükler bakımından Türkiye birçok Avrupa ülkesinden daha ileride olduğunu söylenebilir. Tek sorun bizim siyasal kimliğimiz olarak kabul ettikleri İslam’dır. Peki Amerika’da Trump’ın seçilmesi Avrupa’ya yansır mı? Biz açıkçası Trump’ın “beklenmedik” başarısının bir domino etkisi yapmasını bekliyoruz. Dünyanın en büyük askeri ve siyasal gücünü elinde tutan bir ülkenin dümenine, İslamofobik söylemleri ön plana çıkartan birinin geçmesinin Avrupa’da mutlaka etkili yansımalarını bekliyoruz. Sorun Amerikan siyasetinin ortaya atacağı İslamofobik söylemlerin tüm dünyada etki oluşturmasından duyulan endişedir. İslam ile direk hiçbir teması olmayan ülkelerde bile İslam korkusunun bulunmasının temel nedeni Amerikan medyasının üretmiş olduğu İslam imajıdır. Kültürel emperyalizmin bir ürünü olarak İslamofobik söylemlerin daha çok artacağının düşünüyoruz. Burada önemli olan İslam coğrafyasının nasıl bir tepki göstereceğidir. Nasıl bir tepki bekliyorsunuz? Biraz kişisel bir yaklaşım olacak ama Bosna’da 3 milyon Müslüman katledilirken, Myanmar’da binlerce Müslüman diri diri yakılırken kimsenin sesini çıkarmadığı bir dünyadan bahsediyoruz. Çok ırkçı bir söylem olarak algılansa bile bunu söylemek istiyorum. Allah İslam’ı savunmayı Türklere nasip ediyor. Açıkçası Arap Müslüman coğrafyasından çok ciddi bir reaksiyon tahmin etmiyorum. |
|